Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), dünya genelindeki siyasi figürleri ve hükümet liderlerini yakından izlemeye devam ederken, son günlerde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun ciddi bir tutuklanma korkusuyla karşı karşıya olduğu haberleri gündemi sarıyor. Hem Putin hem de Netanyahu, geçmişteki askeri operasyonları ve insan hakları ihlalleri nedeniyle UCM'nin radarına girmiş durumda. Bu durum, hem uluslararası ilişkilerde hem de iç politikada önemli yankılar uyandırıyor.
UCM, 2002 yılında Roma Antlaşması ile kurulmuş bir uluslararası mahkeme olup, savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçlar işleyenleri yargılamak amacıyla faaliyet gösteriyor. Mahkeme, üye devletlerin işlediği suçları soruşturma yetkisine sahip. Bu bağlamda, Putin'in Ukrayna'ya yönelik askeri müdahalesi ve Netanyahu'nun Filistin topraklarındaki askeri operasyonları, UCM'nin yoluna çıkan en büyük engeller arasında yer alıyor. Özellikle Ukrayna’daki çatışmalar, UCM tarafından oluşturulan 'zamanında tarafların yargılanması' seviyesi üzerinde derin etkiler bırakmış durumda.
Putin ve Netanyahu, her ne kadar ulusal ve uluslararası alanda kendilerini savunmaya yönelik adımlar atsalar da, UCM'nin sunduğu tehdit, siyasi manevralarını zorlaştırıyor. Putin, Ukrayna'daki askeri harekâtını haklı çıkarmaya çalışırken, yurt içinde de güçlü bir muhalefetle karşı karşıya. Diğer yandan, Netanyahu ise İsrail hükümetinin Filistin topraklarındaki varlığına dair eleştirileri minimize etmek için çeşitli stratejiler geliştiriyor. İki lider de, uluslararası alanda yargılanmaktan ve muhtemel cezalardan kaçınmak için yurt dışı seyahatlerinde daha temkinli olmaya başlamış durumda. UCM’nin yaptırımlarının etkisi, hem devleti yöneten liderler hem de uluslararası diplomatlar arasında demonstre edilen bir kaygı yaratmış durumda.
Uzun süre boyunca, Putin'in siyasi yaklaşımının otoriter bir doğası olduğu biliniyordu ve Netanyahu'nun da askeri operasyonları ile eleştirildiği sıklıkla dile getiriliyordu. Ancak her iki liderin de UCM'nin yargı yetkisini tanımadığı ifadesi, bu korkuların daha da derin bir hal almasına neden oldu. UCM, her iki liderin de siyasi kariyerlerini, stratejilerini ve gelecekteki planlarını etkileyebilecek bir güç unsuru olarak öne çıkıyor. Uluslararası toplumun, güç dengeleri açısından UCM’ye olan desteği, bu durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
Sonuç olarak, UCM'nin Putin ve Netanyahu'ya yönelik tehditleri, sadece iki liderin geleceğini değil, aynı zamanda uluslararası politikaların yeniden şekillenmesini de beraberinde getiriyor. Tatlı bir kargaşa içinde olan dünya, uluslararası hukukun ne denli etkili olabileceğinin örneğini bir kez daha yaşıyor. Bu süreçte sıradan vatandaşların yaşamları üzerinde de önemli etkiler meydana gelebilir ve bölgesel istikrarı daha da sarsabilir. UCM'nin kararlı duruşu, dünya siyasetinde yeni bir güç dinamiği oluşturmakta ve uluslararası değere sahip olan insan hakları lehine bir adım atmamızı sağlıyor.