Türkiye, yıllar geçtikçe değişen demografik yapısıyla dikkati çekiyor. Son yıllarda gerçekleştirilen nüfus sayımları ve istatistikler, ülkemizin yaşlanan bir nüfusa sahip olduğunu ortaya koyuyor. 65 yaş ve üzeri bireylerin oranının artması, sadece toplumsal dinamikleri değil, aynı zamanda ekonomik yapıyı da derinden etkiliyor. İşte Türkiye'deki bu yaşlanma sürecinin toplumsal ve ekonomik boyutları.
Nüfus yaşlanmasının arkasında birçok faktör bulunmaktadır. Birincisi, sağlık alanındaki gelişmeler. Tıbbın ilerlemesi sayesinde yaşam süresi uzamış, birçok hastalığın tedavi yöntemleri bulunmuş ve bireyler daha uzun bir ömür sürmeye başlamıştır. İkincisi, doğum oranlarının azalması. Türkiye'de son yıllarda artan eğitim seviyesi, kadınların iş yaşamına atılması ve kariyer hedefleri, doğum oranlarını düşürmüştür. Bu durum, yaşlı nüfusun artmasına sebep olan bir diğer önemli faktördür. Üçüncüsü ise genç nüfusun yurt dışına göç etmesi. Özellikle son yıllarda gençlerin yurtdışında eğitim ve çalışma fırsatlarını değerlendirmesi, ülke içerisinde genç nüfusun azalmasına ve yaşlı nüfus oranının artmasına yol açmıştır.
Türkiye'deki nüfus yapısındaki bu değişiklikler, toplumsal dinamikleri de değiştirmekte. Yaşlı nüfusun artışıyla birlikte, aile yapısında da değişimler gözlemleniyor. Geleneksel aile yapısının yerini, daha çekirdek aile yapıları almaktadır. Özellikle gençlerin iş hayatına atılması sebebiyle, büyük ebeveynlerin bakımı sıklıkla yaşlı bakım evlerine devredilmektedir. Bu durum, toplumda yaşlılık kavramına karşı bir yabancılaşma hissine yol açabilir. Ayrıca, yaşlı bireylerin sosyal hayata katılımı konusunda da önemli eksiklikler görünüyor. Sosyal aktivite alanlarının sınırlı olması ve yaşlı bireylere yönelik hizmetlerin yetersizliği, bu kesimin toplumdan dışlanmasına sebep oluyor.
Ekonomik olarak da yaşlanan nüfusun pek çok etkisi bulunmakta. Yaşlı bireylerin sağlık hizmetlerine ihtiyacının artması, devletin harcamalarının önemli bir kısmını bu alana yönlendirmesine neden olmaktadır. Aynı zamanda, emeklilik yaşı gelen bireylerin sayısının artması, çalışma gücünün azalmasına ve dolayısıyla ekonomik büyümenin yavaşlamasına yol açabilir. Ülkemizdeki iş gücü piyasası, genç bireylerden ziyade yaşlı bireyleri desteklemek zorunda kalacak ve bu da istihdam politikalarının yeniden gözden geçirilmesine neden olacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye'deki nüfus yaşlanma süreci, hem toplumsal hem de ekonomik açıdan önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir. Bu duruma karşılık, toplumun farklı kesimlerinin iş birliği içinde, bu süreci yönetebilecek stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Özellikle, yaşlı bireylerin sosyal yaşamda daha aktif roller üstlenebilmesi için programlar oluşturulmalı ve sağlık hizmetleri alanında daha fazla kaynak ayrılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, yaşlılık bir son değil, deneyimlerin ve bilgilerin birikimidir. Bu kapsamda, yaşlı bireylerin topluma katkıda bulunabilecekleri alanların geliştirilmesi ve yaşlılık kavramının toplumda pozitif bir imajla anılması önem arz etmektedir.