Papa Francis, son yıllarda yaşadığı sağlık sorunları ve özellikle de COVID-19 döneminde sık sık gündeme geldi. Ancak, bu krizin içinde başka bir trajedi barındırıyordu. Papa'nın yakın zamanlarda yaşadığı iki ölümcül sağlık durumu, dünya genelinde yankı uyandırdı. "Kendi kusmuğunda boğuldu" ifadesi ise belki de onun yaşadığı bu olağanüstü anları özetliyor. Peki, Papa Francis bu zor dönemden nasıl kurtuldu ve bu süreçte neler yaşadı?
Papa Francis, 2021 yılında geçirdiği bir bağırsak ameliyatı sonrası, sağlık durumu ile ilgili ciddi endişeler yaratmıştı. Ameliyat sonrası toparlanma süreci, onun için zor bir yolculuk oldu. Ancak bu süreçte yaşadığı sıkıntılar, sadece fiziksel sağlıkla sınırlı kalmadı. Depresyon ve anksiyete gibi ruhsal sağlık sorunlarıyla da mücadele etmek zorunda kaldı. Papa, bu zorlu dönemde dualarının ona güç verdiğinden bahsediyor. "Kendi kendime düşündüm ki, bu süreç beni daha da güçlendirecek. Tanrı'nın bir planı var, bu yüzden burada bir sebep var," diyor.
2022 yılının sonlarına doğru, sağlık durumu bir kez daha kritik bir evreye girdi. Papa, zatürre belirtileri göstererek hastaneye kaldırıldı. Bu durum, sadece Roma'daki Katolik dünyasını değil, tüm uluslararası sıradan halkı da oldukça endişelendirdi. Sağlık ekibi, Papa'nın durumunun ciddiyetini göz önünde bulundurarak, tedavi sürecini hızlandırmaya çalıştı. Ancak bu sürecin içinde kendisiyle yüzleşmek zorunda kaldı ve ölüm korkusunu deneyimledi. "Bir an geldi, etrafımda neler olup bittiğini anlayamadım. Kendi kendime 'Bu gerçekten sona mı eriyor?' diye sordum," ifadeleri, o anki hislerinin derinliğini gösteriyor.
Papa'nın yaşadığı bu kritik sağlık problemleri, onun ruhsal durumu üzerinde büyük bir etki bıraktı. Zatürre teşhisi konulmasının ardından, hastanede geçirdiği günler boyunca, yaşamın ve ölümün nasıl bir dengede olduğuna dair derin düşüncelere daldı. "Bazen, en karanlık zamanlarda ışığı görmek zor olur. Ama ben ışığımı buldum ve bunun beni yeniden doğurduğunu düşündüm," diyor. Gözleri, hastanede geçirdiği süre boyunca düşünen birinin derinliğiyle parlıyordu.
Papa Francis, bu deneyimlerin ardından dünya ile daha güçlü bir bağ kurmak istiyor. Sağlığının durumu iyileştikçe, insanlara umut vermek adına etkinliklerde daha fazla yer almayı hedefliyor. "Herkese, sıklıkla yaşadığımız kaygılara rağmen, yaşamın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatmak istiyorum," diyerek, COVID-19'un dünyada yarattığı tahribatı ve kaygıları eleştiriyor. Hem kişisel olarak hem de toplumsal olarak yaşadığımız zorluklarla yüzleşmemiz gerektiğinin altını çiziyor.
Özellikle kriz dönemlerinde, Papa Francis’in liderlik pozisyonunun daha da önem kazandığını söyleyebiliriz. O, yalnızca bir dini lider değil; aynı zamanda ruhsal bir rehber olarak insanların yaşamlarına dokunuyor. "Ölümden döndüm ve biliyorum ki umutsuzluğun içinde bile umut var. Herkesin pandeminin yarattığı kaygıların üstesinden gelebilmesi için daha fazla çaba göstermesi gerektiğine inanıyorum," diyor.
Papa Francisco’nun yaşadığı bu iki ölümden dönerken kurduğu özel bağlar, sadece kendi ruhsal yolculuğu değil, aynı zamanda tüm insanlığın ortak deneyimi olarak görülmelidir. Yaşadığı zorlukları, sadece bir bireyin hikayesi olarak değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve güçlenme sembolü olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
Sözleri ve deneyimiyle, Papa Francis, sadece Katolikler için değil, tüm insanlar için ilham kaynağı oldu. Onun bu deneyimlerini cesurca paylaşması, din ve inanç tanımayan bir topluluğa umut ışığı tuttu. Tıpkı onun söylediği gibi: "Gerçek olan her şey, kendimizle yüzleşerek başlar ve bu korkuların üstesinden gelmek, yaşamın en büyük derslerinden biridir."
Sonuç olarak, Papa Francis’in iki kez ölümden dönmesi, onun yaşamı, inancı ve insanlığa olan hizmetine dair daha derin bir anlayış sağlar. Kendisine bir miras bırakmak yerine, tüm dünyaya bir mesaj gönderiyor: Umut her zaman vardır ve yaşamak, en büyük mucizelerden biridir.